CİDELİLER
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

CİDELİLER

SÖZDE DEĞİL ÖZDE DOSTLUK CİDELİLERİN BULUŞMA NOKTASI
 
AnasayfaKapıLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 HOCAM O ÖYKÜYÜ BEN YAZMIŞTIM

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
ASİCİDELİ
Admin
ASİCİDELİ


Mesaj Sayısı : 1271
Kayıt tarihi : 18/06/08
Yaş : 53
Nerden : KADIKÖY

HOCAM O ÖYKÜYÜ BEN YAZMIŞTIM Empty
MesajKonu: HOCAM O ÖYKÜYÜ BEN YAZMIŞTIM   HOCAM O ÖYKÜYÜ BEN YAZMIŞTIM I_icon_minitimeÇarş. Eyl. 03, 2008 9:46 am

HOCAM, O ÖYKÜYÜ BEN YAZMIŞTIM
<table width=535><tr><td class=TEXT1 style="PADDING-RIGHT: 10px" colSpan=2>
Sene 89, bıyığımın da yüreğimin de yeni terlemeye yüz tuttuğu yıllar. Erdal Öz’ün “Gülünün Solduğu Akşam”ı bir gecede hatmetmişim ki, deymeyin solculuğumun keyfine. Daha o göbel çağımda içine girdiğim üniformaya bak hele, memleketi kurtarmak sana mı kalmış kel oğlan, keltoş oğlan. Daha Das Kapital külliyatına girmeye seneler var, ama zula Ahmet Kaya, Grup Yorum kasetleriyle tıka basa.



Lise 3’deyim. Abdurrahmanpaşa’dayım. Okul müdürümüz illa ki İsmail Dönmez. Edebiyata Yaşar Tiryaki giriyor. Yaşar Hocadan az bi torpilliyim, çünkü hocanın evvelce orta mektepte Türkçe dersimize girmişliği var. Talimliyim yani bir yandan Yaşar hocaya. Ders anlatırken gücünü en son damlasına kadar dökmesine, tek diliyle değil, olabildiğince mimikle, jestle konuyu anlaşılabilir kılmasına, yüzünden bir gün olsun tebessümün eksilmemesine. Konunun anlaşıldığından emin olana kadar anlat ha babam anlat. Bir öğrenci eksik mi kaldı anlama da, dön başa.



Yaşar Tiryaki’nin lisede göreve başlaması, hele bir de üstüne dersime girmesi, iki sene boyunca okula bir türlü tutunamamış beni bir anda çelik halatlarla okula bağladı. Kenar mahalleden gelmişsin, kavruksun, arkasızsın, ürkeksin, yalnızsın, her zaman haksızsın.



Yaşar Hoca edebiyat dersinde bir ödev verdi, önümüzde ki derse herkes kısa bir öykü yazıp getirecekti. Daha verdiği günün gecesinde ödevi tamam ettim. Öyküde idama hesabı kesilmiş bir siyasi tutsağın hücrede ki son gecesini anlatıyorum. O yaşın olabildiğince idealizmiyle, dünya sevgisiyle, insanlığa olan güveniyle yazılmış ağdalı mı ağdalı, damar mı damar bir öykü yani. Hatırlıyorum da yazarken bile ne fena ağlamıştım. Garip, insanın kendi uydurduğuna ağlaması.



Ders başladı, hoca rast gele okutturuyor. “Ah”, diyorum “hele bana bir okutsa öykümü”. Siyasi kimliğimi resmen ilan edeceğim ya aleme (Yesinler senin siyasi kimliğini). Hoca demek ki gözlerimde ki sabırsızlığı anladığından, belki de benden mutlaka iyi bir iş çıkacağını hesap ettiğinden “oku bakalım” dedi. Bi başladım “manifesto”ma, sormayın. Sınıfta çıt yok. Çoğu arkadaş anlamıyor haliyle, 80’li yılları daha devirmemişiz ne de olsa. Hoca hiç kesmedi, bitirdim. Bir görüş de belirtmedi, sanki çok normal bir öyküymüş gibi hiç renk vermedi.



Ders bitti, galiba öğle arasıydı. “Mustafa sen az kal” dedi. İkimiz baş başa kaldık sınıfta. “Bu öykü çok güzel, çok etkilendim” dedi. Kısık bir sesle teşekkür ettim. “Ama bunu sen yazmamışsın” dedi. Hayda… “Ben yazdım hocam” dedim. “Yok, yok sen yazmamışsın” dedi. Ben yazdım, yok yazmamışsınla epey bir cebelleştik. “Neyse” dedi, “sen yazdın veya yazmadın, ama okula, hele şu zamanda böylesi öyküler bir daha getirme” dedi. “Elbet siyasi görüşün olacak, ama sonra” dedi. “Henüz çok erken”. “Ayrıca” dedi hoca, “şimdi ben bu yazıyı idareye versem, onlarda savcıya verseler, okul hayatın bile bitebilir. Ama vermiyorum”.



Hocanın yanından ayrıldıktan sonra bana gerçekten büyük bir iyilik yaptığının farkına vardım. Evet, belki de okul hayatımın biteceği bir virajı şükür ki kazasız belasız geçmiştim. Ama bir yandan da hocaya hafif kırgınım, öyküyü benim yazdığıma inanmadı ya…



Aradan yıllar geçti, sene 2007 Münire Medresesi. Fakirhanenin kapısından bir bey girdi. Filinta gibi desem yeridir, hiç eğilmemiş dal gibi desem yeridir, tatlı bir rüzgar serinliğinde desem yeridir. “Beni tanıdın mı” dedi. “Lise de bir hocamız vardı, osunuz diyeceğim, ama onun yaşının bayağı bir kemale ermiş olması lazım” dedim. “Evet, ben Yaşar hoca” dedi. Elini öptüm. Meğer zindeliğini, yıllara meydan okumasını spora borçluymuş hoca, bir de yaşamı delice sevmesine. Çayları yudumlarken “hocam” dedim, “hani lisede bir öykü yazmıştım da, siz benim yazdığıma inanmamıştınız”. “Doğru” dedi, “o öyküyü sen yazmamıştın, hala hatırlıyorum çok etkileyici ve güzeldi”. Tüm ısrarıma rağmen Hoca bir türlü ikna olmadı o günde, tıpkı 18 yıl önce olmadığı gibi. Hocaya o gün yerel gazetede, bazı bazı ulusal yayınlarda çıkan yazılarımı göstermedim. Belki de onu haksız çıkaramayacak kadar çok sevdiğimden.



Bırak benim yazmadığıma inansın dedim, ben bugün yazdığım hikayeleri onun da çorbada ki tuzuyla yazdığımı bildikten sonra ne fark eder. Bırak, hocam beni baharatçı saysın, ben onun sayesinde eli kalem tutar olduğumu bildikten sonra dedim. Hocam medresede bazı günler keyifle çayını yudumlarken, uzaktan uzaktan belki de çok teşekkürler ettim üzerimde ki emeğine…



Öyle bir yere ekmek teknesi açmışım ki, inanın bu dünyadan eksilen herkesten dakkasında haberdar oluyorum. Bizim fakirhanenin adresi cenaze namazı kılınan kapıdan girince üçüncü dükkan, bilmeyenlere söyleyeyim. Yani bir yanıyla her gün muhakkak bir acıya tanıklık ediyoruz. Kiminde fatihamızı okuyoruz, kiminde cenaze namazında saf tutuyoruz. Ama muhakkak her gün yatağı artık boş kalacak bir eşin, saçları artık hiç şefkatle okşanmayacak bir çocuğun, yahut düğününde başı bükük kalacak bir gencin göz yaşları önümüzden akıyor,akıyor…



Ölüm bu, muhakkak kendi içinde bir felsefesi var. Dur demek olası değil, elbet zaman zaman hepimizin yüzünü soğuk bir rüzgar gibi yalayıp geçecek. Musalla taşının önünde saf tutarken, gün gelecek bizim ardımızda saf tutulacak. Mesele anlayacağınız ölmek değil, arkada anlamlı bir bakiye bırakabilmek.



Yaşar Tiryaki’ye artık dokunamayacağız, onu sokakta sağlıklı

yaşam yürüyüşleri yaparken artık göremeyeceğiz. Pazarda en kral domatesleri seçmeyecek, köylü çocukların yanaklarını okşayamayacak nenelerinden somun ekmek alırken artık. Münire’de en keyifli çayı o içemeyecek, dostlarıyla lafın belini kıramayacak, ağız dolusu gülemeyecek.



Ama benim gibi nice adam onu hep hatırlayacak, hep şükran duyacak, hep üzerlerinde ki hakkı için ona dua edecek. Yaşar Tiryaki öğrettikleriyle hep yaşayacak. Elbet eşi, çocukları, dostları onun daha ne güzelliklerini bilirler. Benim bugün yazdıklarım elbet Yaşar hocam için çok yavan kalır. Bu yavan yazı için kusura bakmasınlar lütfen.



Hocamın ardından yürüdüm cenaze arabasına konana kadar. Son bir defa daha fısıldadım “Hocam, o öyküyü ben yazmıştım”…</TD></TR></TABLE>
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://cideliler.yetkinforum.com
şehrazat

şehrazat


Mesaj Sayısı : 112
Kayıt tarihi : 09/08/08
Yaş : 50
Nerden : istanbul

HOCAM O ÖYKÜYÜ BEN YAZMIŞTIM Empty
MesajKonu: Geri: HOCAM O ÖYKÜYÜ BEN YAZMIŞTIM   HOCAM O ÖYKÜYÜ BEN YAZMIŞTIM I_icon_minitimePerş. Eyl. 04, 2008 9:03 am

çok teşekkürler asi güzel paylaşım için
ellerine sağlık
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
HOCAM O ÖYKÜYÜ BEN YAZMIŞTIM
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
CİDELİLER :: İSLAM :: KALP GÖZÜ-
Buraya geçin: