CİDELİLER
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

CİDELİLER

SÖZDE DEĞİL ÖZDE DOSTLUK CİDELİLERİN BULUŞMA NOKTASI
 
AnasayfaKapıLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 URSUS MURSUS HİKAYE

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
ASİCİDELİ
Admin
ASİCİDELİ


Mesaj Sayısı : 1271
Kayıt tarihi : 18/06/08
Yaş : 53
Nerden : KADIKÖY

URSUS MURSUS HİKAYE Empty
MesajKonu: URSUS MURSUS HİKAYE   URSUS MURSUS HİKAYE I_icon_minitimeCuma Eyl. 19, 2008 10:58 am

Murat KARASALİHOĞLU
Ursus mursus hikaye
<table width=560><tr><td class=TEXT1 style="PADDING-RIGHT: 10px" colSpan=2>


Kastamonu’da doğada yaşayan ayıları, bir sembol olarak kabul etmeyen anlayış tek kelime ile içinde yaşanılan dünyadan her şeyi ile yabancılaşmışlıkla açıklanabilir ancak.



***

Mevzu ayı. Bildiğiniz ayı, Kastamonu ayısı yani. Mevzu bir noktada iyi niyetlerle köşe yazılarına konuk olan ayılara karşı yükselen anlaşılmaz tepki aslında.



Çünkü buradan yola çıkarak yani bir köşe yazısını eleştiren mantığa bakarak, dünya görüşünü hayata bakışını tahlil ederek, hiç uzatmadan Kastamonulu’nun doğayla, içinde bulunduğu coğrafyayla ve bu yaşayışındaki tarihsellik ile bağlarına şöyle bir bakmak amacım.



***

Takdir edersiniz ki bir kişi ayı kardeşi yazısına konu ettiğinde, hele ki bu misafirlikte Kastamonu’daki yoğunluğuna bakarak “il sembolü” olmasını önerdiğinde sanki küçük kıyametler kopuyor.



Çünkü günlük dilde kullanılan ve ayı üzerine yüklenen sıfat ve benzetmeler nedeniyle ayının Kastamonu sembolü olmasını bir aşağılama olarak görüyorlar…



Ayı kardeşe yöneltilen bu sert eleştirilerden ve aşağılamalardan yola çıktığımızda ise geyik, kurt, domuz ve hatta ormanlarımıza kadar varan garip bir iteleme, kendi içinde bulunduğumuz dünyadan kendimizi yabancılaştırma noktasına kolayca varabiliriz.



***

Çünkü…:

Ayı, bizler bu topraklarda var olmadan bile binlerce yıl önce vardı. Bizden önce yaşamış birçok uygarlık da aynı coğrafyayı soluduğu, kimi zaman aynı kaderi paylaştığı ayıların gücünden, aynı dünyayı paylaşmanın saygısından onu kutsadı, değer verdi hatta ölümsüz kılmak için heykellerini, resimlerini yaptılar.



Şimdi ise yaşadığımız coğrafyada kendimizden başka hiçbir canlıya saygısı olmayan bizler, dünyasını gün geçtikçe daha çok işgal ettiğimiz ayıları aşağılık bir yaratıkmış gibi algılıyor ve öyle de göstermeye çalışıyoruz.



***

Totem inancına sahipti insanlar bir dönem. Totem, bir noktada yaşamın kaynağı olarak görülen, tanrısal gücün yeryüzündeki taşıyıcısı bir hayvandı. Ve bu hayvana olan inancı taşıyanlar aşırı saygı gösterirler, onu kutsarlar ve aynı zamanda da ondan korktukları kadar da ona yakın olmaya çalışırlardı. Totem olan hayvanı çok nadir avlarlardı. Bundaki amaç ise dinsel bir ritüele dönüştürerek yenen totemin sahip olduğu tanrısal gücün paylaşılmasıydı.

Doğal olarak totem olarak seçilen hayvanların başında “ayı”nın olduğu da aşikârdır.



Ya günümüzde…



Aşağılık, hırsız ve cani olarak gösterilen ayılar, yalnız ve yalnızca para hırsı nedeniyle yaşadığı doğaya saygısını çoktan kaybetmişler tarafından kürkü, afrodizyak ve ilaç olan yağı için avlanan ayılar var…



***

Ayı gibi günlük konuşma dilimizde maalesef ki aşağılama cümlelerin değişmez motifi olan geyik de bizlerin doğadan olan yabancılaşmasına kurban giden kutsal hayvanlardan biridir.

Ne demek istediğimi anladınız.



Ancak, köklerine bağlılıktan (!) ödün vermeyen bizler, yine biz Türklerin asıl kutsal hayvanın geyik olduğunu bilir miyiz ki? 3 bin yıllık kurganlar açıldığında, içinden çıkan Türk savaşçılarının, prens ve hatta prenseslerinin vücudunda dövme, yanlarında ise değerli metallerden, kemikten yapılmış geyik figürü olduğunu da bilir miyiz?

Ya da bilseydik günümüzde “aşağılama” amaçlı olarak kullanır mıydık?



Biz Türklerin yaşadığımız her coğrafya da kutsal bildiği geyik, aynı şekilde Türklerin Anadolu’ya yerleşmesinden çok çok önce de kutsaniyeti olan bir hayvandı. Şimdi ise Kastamonu’da güzelliğine, nadirliğine ve kutsaniyetine bakılmaksızın avlanabilen, sembol olarak da dilin karanlık taraflarında kullanılan basitlikten başka bir şey değil.



***

Bir diğer sembol olan kurt. Tam bir sembol, çünkü duvarda asılı tablolarda, yanında dolunay, kayabaşına çıkmış uluyan bir kurt olarak kökenimize bir gönderme yaparken, bu kökeninde sembolü olarak kabul ediliyor.



Peki, günümüzde Kastamonu’da var mı? Neredeyse yok…daha doğrusu biz, doğasında yabancılaşmış köklerine saygı duyanlar tarafından büyük bir zevkle katledilerek yok edildi.

Sonra;



Sonra, Kastamonu’da ekili her yer, tarım olup da yaban doğanın hemen kıyısında olan her yer yavruları kurtlar tarafından yenilip de dengede tutulamayan domuzların talanı altında.

İşte bu kadar doğamıza bağlı, saygılı ve onunla iç içe onunla bir bütün olarak yaşıyoruz…



***

Ayıyı ya da doğanın sert kurallarını kendine avantaja dönüştürecek kadar akıllı, binlerce yıldır kutsal sayılabilen bir hayvanı sembol gibi algılamak bence yanlış olmaz. Dünyada yaklaşık 150 kentin ve onlarca ülkenin sembolü olan bu hayvanın var olduğu alanlardaki turizm getirisi de inanılmaz derecede yüksek.



Aslında bu düşünceler bende Kastamonu coğrafyasını tanımak üzere yapılmış gezilerimizde ortaya çıktı. Yolculuklarımızda hep aklıma hepimizin çok iyi bildiği “Heidi” adlı çizgi film geliyor. Avrupa’nın göbeğinde ancak neredeyse Kastamonu coğrafyasının bir benzeri bir yerde geçen olayları anlatan bir hikâye ve oradan esinlenilerek yapılan çizgi film. Orada köylü bir büyükbaba var. Yaşadığı yere saygılı. Ormana, hayvana ve doğal olarak da insana…

İş yapmadığında ahşaptan bir şeyler oyan, genelde bu saygı duyduğu ayının, geyiğin figürini olan oymalar. Ya da hikayeler, doğayı ve bütün yaşamı kucaklayan, dersler veren öyküler anlatan bir insan.



Hep bir benzer sahne ile Kastamonu’da karşılaşmak istedim. Ama karşılaştığın sahne pek beklediğim gibi değil…



Çünkü ayıdan nefret eden insanlar, onu avlamanın, yağını çıkartmanın peşinde olan hayaller…Ormanı sadece tarla açmak için kullanan, orman izin verdiğinde kesim yapan ama eski çıkrık, iğ, tezgah gibi şeyleri saymazsak ahşaptan hiçbir süs eşyası, hobi ürünü ya da başka bir şeyi ortaya konmamış bir sahne var karşımda.



İşte bu nedenle de tekrarlamak gerekirse “ayı” sözcüğünde nefret etmenin tek bir nedeni bizlerin içinde yaşadığı coğrafyadan bütün bağlarının koparılması, kendine yabancılaşmasından öte bir şey değildir.

</TD></TR></TABLE>
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://cideliler.yetkinforum.com
 
URSUS MURSUS HİKAYE
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
CİDELİLER :: KASTAMONUDAN HABERLER-
Buraya geçin: