KASTAMONU
Sokul bana.
Vadiye doluşmuş sert evlerin kenti bu.
Suya kanmış.
Yeşile doymuş.
Denizden ürküp kaçmış.
Eşiğinde öylece durmuş bozkırın,
Birbirine düşürmüş
Filinta gibi dağları.
Silahını çekip türkü söyletmiş
Zorla okumaya göndermiş çocuklarını,
Beklemiş…
Sonra öyle upuzun ağlamış,
Ta Üsküdar’a kadar…
Dönmeyince kimse, oturup barbut oynamış.
Hıncından boy atmış işte o zaman Candar, Ilgaz, İsfendiyar…
Kulesi bungun.
Hem dili hem aklı bir karış havada kalesinin.
Deresi yorgun.
Kaç saban demiri kırmış
Kaç kasnak ve kuşak,
Kaç yanık ezgi ve evliya nefesi…
Hem sonra eli uzdur gelininin: tirit, sarımsak, pirinç
Koyun koyunadır davul zurna, tekke türbe, halı kilim
Sepetçioğlu nara basar Kışla Caddesinde,
Dem tutar Yorgansız Hakkı,
Gönülde göveren bir kitaptır Ozanoğlu.
Sokul bana.
Beni tut.
Bu tiril tiril türküyü bir daha dinle
Bakınca içi görülen konuşkan çocukların kenti bu.
ALİ EMRE