CİDELİLER
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

CİDELİLER

SÖZDE DEĞİL ÖZDE DOSTLUK CİDELİLERİN BULUŞMA NOKTASI
 
AnasayfaKapıLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 SİYAH BEYAZ ŞEHİR FOTOĞRAFLARI

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
ASİCİDELİ
Admin
ASİCİDELİ


Mesaj Sayısı : 1271
Kayıt tarihi : 18/06/08
Yaş : 53
Nerden : KADIKÖY

SİYAH BEYAZ ŞEHİR FOTOĞRAFLARI Empty
MesajKonu: SİYAH BEYAZ ŞEHİR FOTOĞRAFLARI   SİYAH BEYAZ ŞEHİR FOTOĞRAFLARI I_icon_minitimeSalı Ekim 07, 2008 6:12 pm

Siyah Beyaz Şehir Fotoğrafları
<table width=560><tr><td class=TEXT1 style="PADDING-RIGHT: 10px" colSpan=2>Çoğu zaman insanlar, yaşadığı şehrin avuçları içine farkında olmadan giriverir ve duygularıyla o atmosferi daha farklı yaşamaya başlarlar. Çocuksu duygular coşar köpürür, zaman da alttan alır, daha ağırdan işlemeye başlar. Ne de olsa istisnasız her tarihi şehrin kendine has bir ruhu vardır ve kendi iklimini bir şekilde insanlara hissettirip duyurmasını bilir. Çarşı pazara çıkanlar asırlık meydanlara işi olmasa da uğramadan, şadırvanın çeşmesinden susuz olsa da bir tas su içmeden, kendi saatlerine rağmen tarihi saat kulesine bakmadan, asırlık tarihi köprüden geçmeden edemezler. Hafızalarda lezzetli bir tat bırakan bir ömürlük çokça hatıra dile gelir kendince konuşmak ister. Yaşını başını birazcık almış güngörmüş ana babalar oğullarıyla her çarşıya çıkışında bir iç geçirip “Hey gidi günler” demeden edemezler. Burası Eczacı İbram Efendi’nin yeriydi, şurası acı kahve içilen Salim Ağa’nın kıraathanesiydi, yolun üstündeki yer de Ömer Ağa’nın konağıydı. Sözü birisi daha bitirmeden öbürü alır konuşmaya başlar. Şu köşe başında sırtlarında küfe bellerinde üç beş metre iple sabahtan akşama bekleşen hamalları gözlerinin önünden geçiriverir, zırt pırt korna çalan arabaların yerine at arabalarını nasıl unutur, tapudan fotoğraf istendiğinde fotoğrafçı Şevket’e gittiği o günleri nasıl hatırlamadan edebilirler ki? Eski şehir fotoğraflarında gördüğümüz günümüzde sayıları gittikçe azalan konaklarımıza atalarımız güzelde bir isim vermiş; mesken demişler. Yani huzur bulunan yer anlamında. Ahşap ve toprak yapılı bu evler, üç kuşağın birlikte yaşadığı ferahfeza yerlerdi. Modern araç gereçlerin olmadığı evlerde hep sakinleriyle birlikte nefes alıp vermişler. Sohbetler daha koyu ve candan, dostluklar daha uzun ömürlü olurdu konaklarda. Bundan yaklaşık otuz kırk yıl öncesinin çarşısının halini bıkıp usanmadan yol arkadaşlarıyla paylaşıveren mürekkep yalamış bilirkişiler hiç de az değildir şehirlerde. Onları birazcık dinleyince, bir kahvelerini içince şehrin yarım asırlık öyküsünü bir çırpıda anlatıverecekler gibi his doğar insanın içine. Eski şehirlerde köklü ailelere mensup olmayan ama herkesin bilip saygı duyduğu, hürmet ettiği meslek ve zenaat erbabı mutlaka konuşmalara mevzu olur halk onlardan bir şekilde bahsederdi. Herkesin parmakla gösterdiği bu kişiler ayrıcalıklı bir konuma sahipti. Misal olarak köstekli cep saatlerinin doktoru saatçi Selim’e gönül huzuru ile teslim edilir bir hafta sonra tıkır tıkır işler vaziyette alınırdı. Kızın oğlanın düğününde aşçı Kamil, torunların sünnet düğünlerinde sünnetçi İsmail mutlaka aranıp bulunur gönlü alınırdı. Alternatifleri yok denecek kadar azdı. Onlar şehrin nirengi noktalarıydı. Beton binalar arasında ki tarihi camilerin minare ve kubbeleri, medreselerin revak ve avluları, konakların yemyeşil sarmaşıklarla çevrili bembeyaz duvar ve işlemeli pencereleri, kalenin burçları, kuş evleri, taştan hanların duvarlarındaki özenle demir halkalardan geçirilen zıvanalar bakıp görenleri kendilerinden geçirip farklı bir âleme yolculuğa çıkarırlar. Genci, yaşlısıyla insanların yüzlerinde derin anlamlar saklıdır. Fotoğraf makinelerine doğru gülücükler atfedilir, kamera kayıtları yapılır. Çarşı pazardaki dükkânların ekserisi tek kat üstünde ahşaptan derme çatma mütevazı hayat alanlarıydı. Herkes birbirini tanır, pazardaki meslek sahipleri ihtisaslarına göre farklı yerlere dağılmıştı. Yaz günleri ahşap iskembeler dükkânların önüne atılır, memleket havadisleri konuşulur acı kahveler yudumlanırdı. Urgancılar, samancılar, nalburcular, bakırcılar, yüncüler, bıçakçılar, saraçlar, mumcular, bezazlar, gazcılar, muhallebiciler, sakatat ve kasaplar vb dükkânlar istif halinde idi. Öğle yemeklerini bazıları sefer tasıyla evinden getirtir, ehli keyf olanlar ise çarşı fırınına attıkları tava ve güveçle sekiz on kişi birlikte karnını doyururlardı. Akşamları evlerine döndüklerinde ise gaz lambasının titrek alevli ışığına, nar kırmızısı sobanın sıcağına ancak yatsı namazını kılıncaya kadar dayanabilirlerdi. Aslında tarihe ışık tutacak, onu bizlere farklı ve renkli yönleriyle tanıtacak pek çok nadide eserle iç içe birlikte yaşıyoruz. Aynı havayı teneffüs ediyor, aynı mahalleyi paylaşıyor, sonbahar yağmurlarında birlikte ıslanıyor, temmuz sıcaklarında hep birlikte kendimize gölge arıyoruz. Belki gündelik işlerimizin zihnimizde oluşturduğu keşmekeşten belkide avadanlıklarımızın yeterli olmayışından dolayı, yanından sessizce geçtiğimiz pek çok güzelliği yeterince fark edemiyoruz. Zengin bir tarihi mirasın sahipleriyiz. Bu yüzden şanslı sayılırız. Ata yadigârı binlerce eseri sevdiğimizi hiç olmazsa fısıltı ile olsa söyleyebiliyor muyuz? Bence bunu fazlasıyla hak ediyorlar. Tüketti sanma hezâran hikayet-i aşkı, O kıssadan dahi söylenmedik neler kaldı. </TD></TR></TABLE>
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://cideliler.yetkinforum.com
 
SİYAH BEYAZ ŞEHİR FOTOĞRAFLARI
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
CİDELİLER :: KASTAMONUDAN HABERLER-
Buraya geçin: